Sumud yolcuları döndü, Hamas ateşkesi kabul etti. Kimi bunu “nihayet” diye karşıladı, kimi “acaba?” dedi. Fakat biliniz ki bu gelişmeler, bizi boykottan alıkoyarsa, bu sadece bir gevşeklik değil; bir bilinç kaybı, bir gönül üşümesidir.
Çünkü boykot, yalnızca bir ürün tercihinden ibaret değildir; boykot, bir taraf olma beyanıdır.
Bizim boykotumuz, market raflarındaki bir şişe kolaya, bir kahve zincirine, bir telefona karşı değil; zulme, işgale, haksızlığa karşıdır.
Filistinli bir annenin gözyaşına, yıkılmış bir evin taşına, molozlar arasından “La ilahe illallah” diye fısıldayan çocuğun direnişine vefa borcumuzdur bu.
Ateşkes ilan edilse de, tanklar susmuş gibi görünse de, zulmün sesi hâlâ susmadı.
Ekonomik, kültürel, medya yoluyla işgal hâlâ sürüyor.
İşte bu yüzden, boykot bitmez.
Boykot, sadece savaş anında değil; zulüm var oldukça, zalim güç ekonomik olarak ayakta kaldıkça sürmesi gereken bir duruştur.
Bazıları “Artık gerek kalmadı” diyor. Oysa hakikati bilen bilir: Bu cümle, zalimin tam da duymak istediği cümledir.
Biz Müslümanlar için boykot, kinle değil, imanla yapılan bir duruştur.
Çünkü biz biliriz ki:
“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Tirmizî, İman, 18)
Bugün markette elimizi uzattığımız her ürün, vicdanımızı da imtihan ediyor.
O halde soralım kendimize:
Biz gerçekten neyi satın alıyoruz?
Bir kahve mi, yoksa bir kurşun parası mı?
Bir telefon mu, yoksa bir evladın gözyaşı mı?
Boykot, öfkemizin değil, irademizin ölçüsüdür.
Bir süre değil, bir bilinç haline dönüşmelidir.
Evlerimizde, çocuklarımızla, çevremizde, sohbetlerimizde bu bilinci diri tutmak boynumuzun borcudur.
Kıymetli kardeşlerim,
Unutmayalım: Filistin’in zaferi, sadece Gazze’nin değil, ümmetin zaferidir.
O zafer, sadece cephede değil, bizim alışveriş sepetimizde, tercihlerimizde de kazanılır.
Rabbim bizleri bu şuuru diri tutanlardan eylesin.
Boykot, bir gün değil, zulüm bitene dek.